Bu klasik hikaye, 1950'lerin sonunda yazıldığından beri nesiller boyu dokunmuştur. Alabama, Maycomb'da Büyük Buhran sırasında geçen hikaye, Finch ailesinin etrafında dönüyor. Tanınmış bir avukat olan baba Atticus, masum bir siyahi adamı savunan bir dava alır. Atticus, müvekkilinin masum olduğunu açıkça kanıtlasa da, tamamen beyazlardan oluşan jüri yine de sanığı mahkum ediyor.
Atticus iki küçük çocuğu Scout ve Jem'i büyütüyor. Tom Robinson'ı savunmayı seçmesiyle, Atticus'un ailesi ırkçılık ve nefretin baskılarına maruz kalır. Roman boyunca okuyucu, yargılamayı yetişkinliğin getirdiği önyargılardan arınmış bir gencin gözünden görür. Kasabanın çoğu Finch ailesinden uzak dururken, siyah topluluk onları kucaklamaya başlar.
Atticus'un küçük kızı Scout da şu anda Radley'lerin evine hayran kalıyor. Okur, kulaktan dolma bilgilerle Boo Radley'in aşırı derecede içe dönük biri olduğunu ve sokaklarındaki ürkütücü, perili bir evde yaşadığını öğrenir. Onun münzevi yaşam tarzı, Scout'un, kardeşi Jem'in ve arkadaşları Dill'in hayal güçlerini harekete geçirir ve genellikle Boo'nun nasıl biri olduğunu düşündüklerini canlandırırlar. Atticus bir gün onları yakalar, yaptıklarının yanlış olduğu konusunda ısrar eder ve çocuklardan hayata Boo'nun açısından bakmalarını ister. Boo ile meşgul olan Scout, onlara hediyeler bıraktığını düşünür. Ayrıca bir gece, izlemediği bir gece, ayakta bir komşunun evinin yanmasını izlerken üzerine bir battaniye örttüğüne inanıyor. Boo, romanda önemli bir sembol ve daha sonra Scout tarafından öğrenilen iki değerli dersin kaynağı olur.
Tom'a tuzak kuran Bob Ewell, mahkemede onunla alay eden Atticus'un intikamını almak için Scout'u aradığında hikaye doruk noktasına ulaşır. Bir gece Scout ve erkek kardeşi eve yürürken onlara saldırır ve Jem'i yaralar. Ancak Boo Radley kurtarmaya gelir ve onu öldürür. Şerif ne olduğunu anlar ve Boo'nun yerine geçerek Bob'un kendi bıçağının üzerine düştüğünü öne sürer.
Sonunda Scout, Boo'yu biliyor ve anlıyor. Babasının ona öğrettiği dersleri kucaklıyor: sempati ve anlayış gösterin ve hiçbir nefret veya önyargı insanın iyiliğine olan inancını yok edemez.